“Moğolistan: Eski Yurdumuz ” ve Günümüz Meseleleri Hakkında Bir Değerlendirme

Serikcan KENDEBAY*

fotoğraf: Ulan Batur

En eski başkentimiz Ötüken, Moğolistan topraklarındadır. Moğollar, tarihte farklı şekillerde anılsa da bozkır kültürüne sahip olmaları nedeniyle başta Kazaklar olmak üzere diğer Türklerle (çaba sarf edilirse) kültürel yakınlık gösterebilirler. Geçtiğimiz 15 yıl içerisinde Türkiye’nin çabalarıyla iki ülke arasında yakınlaşma oldu. Hem devlet hem de halkın Türkiye’ye ilgisi gün geçtikçe artmaktadır. Türkiye’deki çeşitli kurumlar özellikle TİKA çok güzel çalışmalar yapmaktadır. Bu yazımızda Moğolistan’da doğmuş, yaşamış ve halen orada vakıf çalışması yapmakta olan birisi olarak tecrübe ve gözlemlerimi ve bununla birlikte sosyal ve kültürel ihtiyaçları sizlere aktarmak istiyorum. Bu kısa yazımda Türkiye kamuoyunun genel hatlarıyla Moğolistan konusunda bilgi sahibi olmasını ve Moğolistan halkı ile ne gibi ortak çalışmalar yürütülmesi gerektiğini arz edeceğim. Bu sayede bu kadim yurda öncelikle Türkiye halkı olarak bizim sahip çıkmamız gerektiği anlaşılacaktır ümidindeyim…

Genel olarak Moğolistan’ın sosyal ve kültürel boyutuna baktığımızda iki karışık kültürün yaşandığını ve ikisinin bir birinden pek az etkilendiğini görmemiz mümkündür. Bunlar: Altay dağlarından göç eden Kazakların ve önceden beri burada bulunan Moğolların kültürü…

Kazak toplumuna bakarsak, dini ve kültürel açıdan son derece tutkuludurlar. Bununla beraber kültürle dinin karıştığını söyleyebiliriz.. Örf- adetlerini ve dillerini korumuşlar ancak dini bilgi konusunda, 70 yıldan fazla komünizm baskısından dolayı, orta ve üst yaşlarda olanların çoğunun yetersiz olduğunu söyleyebiliriz. Allah inancından başka bir şey (farz, sünnet, Peygamber …) kalmadığını görüyoruz. Gençlerin dine bakışta istekli olduğunu görmekle beraber bazı kısımlarda ailelerin teşvikiyle eski nesilleri göre dine daha da yakınlaştıklarını görüyoruz. Gençlerin hem maddi hem manevi desteğe ihtiyaçları vardır. Kısacası tozlanmış imanın tozunu alacak ve eğitim imkanları oluşturacak çalışmaların yapılması gereklidir.

Moğol halkı din olarak Budizm’i benimsemiştir. Ateizm de yaygındır. Moğol halkının kültürel ve dini durumu Kazak Türklerine benzemektedir. Aralarındaki fark dini inançlarından kaynaklanan bir takım tutumlardır. Moğollar genel olarak dinlerine düşkündürler. Onların reenkarnasyon inancı halk arasında çok kuvvetlidir.

Allah c.c yüce kitabı Kur’an-ı Kerim’de “Şüphesiz ki bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez” buyurmaktadır. Demek ki cüz’i iradeye sahip olan bu insanoğlunun, doğruyu araştırması, hakikati görmesi için uğraşması ve sonunda sıratı müstakime ulaşması lazımdır. Peki “bu durumu değiştirmek kolay mı ” derseniz arkaya dönüp bakmak gerekir. İnsanoğlunun ilk yaratılışından bu yana bir kavmin hemencecik değişiverdiğini görmek mümkün değildir. En üstün ahlak sahibi Efendimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin hayatına baktığımızda, müşrik bir toplumun değişmesi için verdiği 23 senelik mücadele bizi düşündürmelidir. Allah isteseydi bir anda hepsi iman ederdi. Peki bu kudrete sahip olan Allah –celle celaluhu- kullarına niye 23 senede, tedrici olarak dinini tamamladı? Bunun tek cevabı Allah’ın -celle celaluhu-, Rab sıfatının tecellisinde saklıdır. Kullarına bir sosyal değişimin anahtarını vermektedir. Demek ki insanoğlu değişmeye müsait bir varlıktır. Sürekli değişmekte olan dünyanın temel unsuru insanların değişmesinden kaynaklanmaktadır. İnsan ıslah oldu mu dünya adaletle yürür ve insanoğlu da aslına döner. Bunun temel kaynağı Allah’ın insanoğluna gönderdiği Kur’an-ı Kerim’i iyi okuyup ve onun gönderdiği Peygamberinin yolunu anlayıp tatbik etmekten geçer.

MOĞOLİSTAN’DA DİNİ ÇALIŞMALAR

1) Hristiyanlar: Kısaca ifade etmek gerekirse; halka yardım dağıtma vesilesiyle açık bir şekilde misyonerlik çalışmaları yürütülmektedir. Bir diğer çalışma şekli ise gençlere ücretsiz İngilizce kurs verilmesidir. En etkili ve tehlikeli yöntem de budur. İngilizce öğretmek bahanesiyle gençleri toplayıp yarım saat İngilizce ders yapılıp daha sonra yavaş yavaş Hristiyanlık anlatılmaktadır. Böylece gençlerin de kafasını kurcalayarak kendi gruplarına katmaktadırlar.

2) Müslümanlar: Müslüman grupların çalışmasına gelince görünür olarak en az on tane İslami grubun hizmet yaptığını söylenebilir. Sayıları bu kadar çok olmasına rağmen ne gariptir ki dini hizmetler sadece Müslüman olan topluma yapılmaktadır. İslamı seçmemiş olan Moğollara ve diğer gruplara hizmet yapılmamaktadır. Bu grupların aralarında işbirliği yoktur hatta bir birleriyle anlaşamadıkları ve rekabet ettikleri için sayılarının çok olması bir fayda oluşturmamaktadır. Müslümanların çalışmaları çoğunlukla kapalı hizmetlerle yürümektedir. Kapalılıktan kastım kendi misyonlarının peşindedirler. Oysa yapmamız gereken İslamın emrettiği gibi herkese yönelik kardeşçe hareket etmektir. Üzülerek söylemem gerekir ki Müslümanların çalışmalarında birlik beraberlik son derece zayıftır. Fikir ayrılığı haddi aşmış ve ifrata saplanılmıştır. Bunun çözümü yine bizim elimizdedir. Hristiyan misyonerlerin çalışmalarına baktığınızda birlik içinde ve grup halinde çalıştıklarını görebiliyoruz. Bir takım araştırmacıların çalışmalarına rastladım. Hovda şehrinde karşılaştığım bu kişilere sorduğum sorunun cevabı çok ilginçtir. “Siz bu araştırdığınız bilgilerle ne yapacaksınız ?” cevaben: ”Halkın ihtiyaçlarına çözüm bulup kendi işlerini kendilerinin kurmalarına yardımcı olmak ve sonra onlarla ortak çalışmalar yürütmektir”. Bir diğer ilginç olan husus da oradaki farklı kültürleri Avrupa’ya tanıtmak için proje hazırlayıp, bunları pazarlamalarıdır. Bu sayede çalışmalarına gelir temin etmiş oluyorlar. Bizler ise kendi kültürümüzü dünyaya tanıtmada aciz kalıyoruz veya önemsemiyoruz. Bizim önem vermediğimiz şeyler özellikle batı milletleri tarafından ilgi görüyor ve değerlendiriliyor.

Bütün bunlar göz önüne alındığında yapılması gereken çalışmaları şu şekilde özetleyebiliriz.

1) Kadim kültüre sahip çıkmak: Kültür ve kadim değerleri hatırlatma ve bunu yeni nesillere aktarmak gereklidir. Bunu yaparken en büyük destekçimiz büyüklerimiz olacaktır. Büyüklerimize güzel bir ortam hazırlanıp orta ve küçük yaştaki kişilere bilgilerini aktaracak programlar hazırlanmalıdır. Eski nesil ile yeni nesli kaynaştıracak imkanlar sağlanmalıdır. Hem kültürel hem de sosyal etkinliklerin yapılması gereklidir. Halkı ile karşı karşıya gelmemek için bazı hurafeleri görmezden gelerek akıllıca adımlar atmak lazımdır. Örnek olarak; Kazak Türkleri’ nin Bagye (at yarışları) ve Kökpar (atın üzerinde oynanan bir oyun) müsabakaları yapılabilir. Bu oyunlar sadece zenginlerin düğünlerinde yapılması toplumsal kültüre olumsuz etkiler sağlar oynanmaktadır. Bunları her zaman yapacak şekilde organizasyonlar düzenlenmelidir. Bu nedenle bizler yılın yaz mevsim-lerinde topluma açık nevruz günlerinde bu gibi etkinlikleri daha da canlandırıp bu programlarda dini değerlerimizi hatırlatacak etkinlikler de düzenlenebilir. Mesela büyüklerden birine dua yaptırıp saygı hürmeti hatırlatmak, küçük ve yetim çocuklara sahnede şiir, tiyatro ve anne babalara saygıyı anlatan sunumlar yaptırmak, ilk baharın yaratı-lışını anlatıp insanları düşünmeye davet etmek gibi etkinliklerin yapıl-ması güzel neticelere vesile olacaktır.

2) Orta yaş grubunda olan kişiler: Bu kişilerin düşünceleri genel olarak “dinden haberim var ama ben yapamam” şeklindedir. Bu grupla ilgili en itidalli çalışmamız sonraki nesil için ne olacağını düşündürmek ve değişime hazır bir hale getirmektir. Bunun için kendilerinin nasıl bir halden nasıl bir hale değiştiğini farkına vardırmak gerekmektedir. Bu insanlara hitap şu şekilde olmalıdır. Atalarının sözlerinin dini boyut-larını söyleyip ardından dindeki yerini belirtmek gerekir. Burada en önemli husus “Sen ve senin dedelerin ne idiler? Bak ve düşün!” mesajıdır. Peki bu neyi sağlar?.. El-cevap: Yeni nesillerin değişimine karşı çıkmalarını önlemek… Şu an maalesef çocuğuna: “Doğrudur ama şu başörtüyü takma! Doğrudur ama şu namazını kılmayıver! Kalbin temiz olsun, içki içme yeterlidir…” diye telkin etmektedirler. Bu gibi ailevi sıkıntılar garip bir şekilde devam etmektedir yani bir taraftan dini kabul ediyor diğer taraftan farkında olmadan Allah’ın farzlarına karşı geliyorlar! Bunun tek nedeni bilgisizliktir. Yeterli bilgiye ulaşamadığından veya mevcut yaşamlarını eskiden beri böyleymiş gibi yanlış algılamalarından kaynaklanıyor. Günümüzde medyanın hızla ilerlediğini görmekteyiz. Bu iletişim ortamında birçok yanlış haber ve bilgi insanlara aktarılmaktadır. Bunun önünü kesmek mümkün olmadığından doğru iletişimin kanalları oluşturmak için gerekli adımları atmak lazımdır.

3) En önemlisi gençlere yönelik çalışmalardır. Saf ve modernleşmeye meraklı heyecanlı bir gençlikle karşı karşıyayız. Bazı zorluklarla beraber sonuç aldığımızda son derece zevk verici olacak bu çalışma, geleceğimizin teminatı olan parlak nesillerimizi oluşturacaktır. Bunun için acil olarak çalışmalarımızı başlatmamız gerekmektedir. Bu husus benim son derece önemsediğimiz bir konudur. Peki bu gençler için nasıl çalışmalar yaparsak verimli ve güzel neticeler elde ederiz? Bu sorunun cevabı için öncelikle toplumsal sıkıntılarımızı kısaca sıralamamız gerekir.
A) Birçok gencimiz ne yazık ki daha liseyi bitirmeden gayrı meşru ilişkiler yaşıyorlar. Bu aile yapısına çok büyük menfi tesirler oluşturmaktadır.
B) Okullarda öğretmenlere ve büyüklere karşı saygı gösterme son derece kötüye gitmektedir.
C) Alkol alışkanlıkları daha lise döneminden başlamaktadır.
D) Moğolistan’da okullarda kız ve erkeklerin karışık olması gibi yurtlarda ve öğrenci evlerinde de karışık kalmaları söz konusudur. Bu duruma toplum olumsuz bakmamaktadır. Neticede fuhuş haddi aşmış durumdadır.

Bunların tek nedeni bilgisizlik değildir. Toplumun çoğu Moğollardan oluştuğu ve Moğolların dini e sosyal yapısı bu anlayışa karşı güçlü bir direnç gösterecek seviyede olmadığı için “bu gibi şeyler normal” algısının oluşması sebebiyledir.

Diğer bir neden; ailenin maddi durumu yeterli olmadığından dolayı evlatlarını kız ve erkek karma yurtlara göndermek zorunda kalmalarıdır. Ayrıca okullarda ve okul dışında ahlaki derslerin olmaması da önemli bir etkendir. Alternatif yurtların ve okul dışı eğitimin zaruriyeti ortaya çıkmaktadır. Aksi halde bu gençleri eğiten okulların, yurtların ve toplumsal ahlakın eğitimde baskın olması engelenemez.

Sonuç:

Bunları okuyunca sanırım siz değerli okuyucularımız da aşağı yukarı neler yapılması gerektiğini tahmin etmişsinizdir. Bu konuyla ilgili kısaca şu düşüncelerimi paylaşmak isterim: Sosyal ve kültürel etkinliklerin yanı sıra okul dışında gençleri yönlendirmek lazımdır. Bunun için en önemli şey mekandır. Kız ve erkek ayrı yurtlar yapılmalıdır. Ayrıca üniversite ve orta öğretim öğrencilerine hizmet verecek 3 katlı binalar hazırlanarak “topluma açık bilgi evleri” adıyla yukarıda saydığımız etkinlikleri gerçekleştirmek mümkündür. Gençleri böyle etkinliklerle meşgul etmek ve aynı zamanda ahlaki değerlerini artırma imkanlarını yakalama şansımız son derece yüksektir.

* Marmara Üniversitesi Yüksek Lisans Öğrencisi, MAMER Akademik Kurul Üyesi, Yardım Köprüsü Vakfı Başkanı

Alakalı